Yaşanmaz bİr Dünya’ya doğru mu?




Kutup bölgesinde bir kutup ayısı. Yaz aylarında, bazı kutup ayıları, Svalbard adalarındaki kışlık yerleşim alanlarından, kuzey kutup bölgesinde rahatlıkla av bulabilecekleri bölgelere geçiş yapamazlar. Küresel ısınmanın biyoçeşitlilik üzerine getirdiği maaliyet. Fotoğraf: wikicommons


Durumun ne kadar kötü olduğunu defalarca kez tekrarlamanın lüzumu yok. Havanın tuhaflaştığını, buzulların hızla eridiğini, böceklerin Dünya’dan kaybolduğunu zaten biliyoruz. Çocukların, çocuklarımızın ve onların çocuklarının yükselen denizlerle, yok olan kıyı şehirlerinin hikayeleriyle, afetler ve orman yangınlarıyla mücadele edeceğini de biliyoruz. Bu yazıyı okuyan, iklim krizine, bu tür haberlere duyarlı bir birey olarak, neyle karşı karşıya olduğumuza dair genel bir fikre sahipsinizdir. Fakat karşılaştığımız sıkıntıların boyutunu gerçekten anlayabiliyor muyuz? “Yaşanmaz Bir Dünya” kitabının yazarı David Wallace-Wells’e göre, bunu maalesef yapamıyoruz. Kitabın ilk satırında belirttiği gibi durum, “düşündüğünüzden kötü, çok daha kötü.

Kitap, yazarın aynı isimle yazdığı bir makaleden sonra yayına hazırlanmış. Wallace-Wells, uzun uzadıya yazarken, yakın bir geleceğin muhtemelen bizim için neler getireceğine dair yaptığı tasvirlerde oldukça karanlık bir görüntü çiziyor. Kitabın “Kaos Unsurları” başlıklı en uzun bölümü, tek başına alt başlıkları olan bir bölüm. ‘Açlık’, ‘Sular altında kalma’, ‘Sıcakla gelen ölüm’, ‘Solunamaz hava’ ve ‘İklim çatışması’ gibi, bilim insanları tarafından öngörülen felaketlerin her biri, Tanrı’ya karşı dürüst bir panik atak başlatmak için de oldukça yeterli.

Kitap, ayrıca, okuyucuyu iklim krizinin yakın gelecekte getireceği tehlikelere karşı rehavetten kurtarmak için de yeterli bir içeriğe ve anlatım şekline sahip. Örneğin, Londra ile New York arasında gidip gelen her uçağın Kuzey Kutbu için üç metrekare buza mal olduğu, verilen istatistikler arasında. Bu noktada, İstanbul’dan kalkan uzun mesafeli uluslararası uçuşları düşünmeden edemiyoruz. Başka bir istatistik, her yarım derecelik ısınma sonucu toplumların silahlı çatışma olasılığında %10 ila %20 arasında bir artışın söz konusu olacağını söylüyor.

Küresel ısınmaya bağlı iklim değişimini, iki yüzyıllık endüstriyel kapitalizm için bir geri ödeme olarak düşünmek yaygın bir eğilim. Bu durumu, Antroposen dönemin bilançosu olarak da tanımlayabiliriz. Geldiğimiz noktada, 2000 yılına göre %80 daha fazla kömür yakıyoruz. Aradan geçen on yıllara rağmen süregelen fosil yakıt bağımlılığımız, durumun vahametini net bir şekilde ortaya koyuyor. Ayrıca, iklim değişimini düşünürken asıl büyük sorun, tüm bu olanları gördüğünü söyleyen, ‘farkındayız’ diyen, gel gelelim, sorunla mücadele etmek için hiçbir şey yapmayan çok fazla sayıda hükümetlerin (ve insanların) olması. Oysa iklim değişikliği küresel bir kriz ve ısınmayı sınırlamak için tüm ülkelerin üzerlerine düşeni yapmaları, sera gazı emisyonlarını azaltmaları gerekiyor. Kitap şu ifadeyle de bahsettiğimiz bu durumun vahametini daha belirgin bir şekilde gözler önüne koyuyor: “Küresel ısınmanın suçunun Amerika Birleşik Devletleri’nde yalnızca Cumhuriyetçi Parti’de veya onun fosil yakıt destekçilerinde olduğuna inanmak, Amerikan narsisizminin bir biçimidir.”

Tüm bunları düşündüğümüzde çok gerçekçi ama acımasız bir okuma deneyimi ortaya çıkıyor. Kitabı tamamlayabilirseniz, kendinizi çok cesur bir okuyucu olarak tanımlayabilirsiniz. Özetle bu kitap için söyleyeceğimiz şey, içinde olduğumuz döneme farklı açılardan bakmamızı sağlayacak ayrıcalıklı bir okuma deneyimi olduğu. Neden mi? Bugün yaşadığımız olayların insanın olmadığı bir dünyada eşi benzeri yaşanmamıştı, insanın varlığı durumu çok değiştirdi; en azından elimizdeki kaynaklar böyle söylüyor. 

İyi okumalar…

Not: Selin Uğurtaş ile hazırladığımız ve sonrasında Selin ile birlikte kaleme aldığımız bu yazının ortaya çıkmasına vesile olan YouTube bağlantısını da buraya bırakıyorum.


Comments

Popular Posts